Bazı anlar vardır, kelimelerin yetmediği… Küçük bir çocuğun kocaman bir dünyayı ayağa kaldırdığı… İşte tam da böyle bir ana tanıklık ettik geçtiğimiz günlerde. Henüz 3 yaşındaki Ali Asaf, kansere karşı verdiği savaşı kazandı ve en büyük dileği sadece bir balon uçurmaktı.
Evet, yanlış duymadınız. Ne bir oyuncak ne de büyük bir kutlama… Sadece bir balon. Belki rengârenk, belki göğe yükselen… Belki de içindeki bütün acıyı, korkuyu, hayata yeniden tutunma cesaretini içine almış bir umut balonu.
Babası bir video paylaştı:
“Fazla çevremiz yok, oğlum kanseri yendi. Balon uçurmak istiyor. Gelir misiniz?”
Ve Türkiye bir kalp gibi atmaya başladı. Binlerce insan, tanımadığı bir çocuğun en masum hayaline ortak oldu. 25 Mayıs’ta Sancaktepe Meydanı’nda gökyüzü rengârenk balonlarla doldu. O an sadece Ali Asaf’ın değil, tüm mücadele eden çocukların, annelerin, babaların yüreği havalandı.
Ben de bugün, oğlumla küçük bir kaza atlattım. Uras’ın dudağı patladı, dişleri zarar gördü… O an her şey durdu benim için. Küçücük bedeniyle acıya direnmeye çalışan yavrumu kucağımda tutarken, yüreğim parçalandı. İnsanın evladının canı yanınca, sanki dünyadaki tüm acılar tek bir noktada toplanıyor gibi oluyor. O noktada, kalbinin tam ortasında…
O yüzden Ali Asaf’ın zaferi sadece bir iyileşme hikâyesi değil. O bir anne yüreğinin kabuğu, bir baba duasının cevabı, bir çocuğun yeniden doğuşu… Ve biz anneler için, her “iyi oldu” haberi, bizim çocuklarımız için de dua sebebi.
Bu yüzden o balonlar, sadece gökyüzüne değil, yüreğimizin en derin yerine yükseldi.
Ali Asaf’a minnetle…
Uras’a şefkatle…
Ve evladı için gece uyuyamayan, gündüz gülümseyemeyen tüm annelere sevgiyle…
Bir Yorum Bırakın