Herkesin yönünü bildiği, ne yapacağını net bir şekilde planladığı bir hayatta; rotasız hissetmek çoğu zaman zayıflık gibi görünür. Oysa ben, en çok yönümü kaybettiğimde başladım kendimi tanımaya. Sessizliğin içinde kalan sorular, kalabalığın susturduğu cevaplardan daha gerçekti.
Kaybolmak, bir boşluk değil; aslında bir geçitmiş. Beklemeyi, sabretmeyi ve akışta kalmayı öğreniyorsun. Haritan yok belki ama adımların yine de seni bir yere götürüyor. Ve gün geliyor, geriye dönüp baktığında fark ediyorsun: “Ben aslında hep yoldaydım.
Uzun yıllar boyunca koşuşturmanın içindeydim. Kimi zaman bir şeylere yetişmeye, kimi zaman kendimi ispatlamaya çalıştım. Kendimle baş başa kalmaya vakit bulamadığım gibi, durmanın da zayıflık olduğunu düşünüyordum. Oysa hayatın hızla aktığı o yıllarda, içten içe yorulmuşum.
Anne olduktan sonra zamanın bambaşka bir ritmi olduğunu fark ettim. Her şey daha yavaş ama çok daha yoğun akmaya başladı. Bir anda sadece kendi hayatımdan değil, bir başka canın da yaşamından sorumlu olmanın ağırlığını taşımaya başladım. Dışarıdan bakıldığında “evde olmak” kolay görünüyordu belki ama iç dünyamda fırtınalar esiyordu. Eski benliğimle, yeni kimliğim arasında sıkışıp kalmıştım.
Bu kırılma noktasıydı aslında. Ne tamamen eski halime dönebiliyordum, ne de yeni kimliğimi tam anlamıyla sahiplenebiliyordum. Fakat bir gün, aynaya baktığımda kendime şunu sordum: “Meltem, sen neredesin?”
Zamanla fark ettim ki, kaybolmuş hissetmek de bir yolculuktur. Hedefe ulaşmak için değil, yolun kendisini keşfetmek için varız aslında. Kim olduğumuzu anlamak, nereden geldiğimizi hatırlamak ve nereye gitmek istediğimizi daha doğru bir şekilde görebilmek için önce yönümüzü kaybetmemiz gerekebiliyor. Çünkü kaybolduğunda, tüm o katmanlar ve dışsal etmenler kaybolur. Sadece sen ve iç sesin kalırsın.
Bazen, en değerli keşifler, yönsüz olduğumuzda ortaya çıkar. Bu belirsiz anlar, özgürlüğün kapılarını aralar. O yüzden artık kaybolmuş hissiyatından korkmuyorum. Çünkü her adımda, kendimi daha çok tanıyorum. İyi ya da kötü, bilinçli ya da bilinçsiz – her anın, bu yolculuğun bir parçası olduğunu kabul ediyorum.
Şimdi, yönümü kaybetsem de korkmuyorum. Çünkü kaybolmak, sonunda kendimi bulmam için bir fırsat. Her belirsizliğe adım attığımda, daha da özgürleşiyorum. Bu yol, sadece hedeflere ulaşmaktan ibaret değil, bu yol bir içsel keşif yolculuğu… Ve ben, her anın tadını çıkararak, kendi yolumu bulmaya devam ediyorum.
Bir Yorum Bırakın