Hepimizin hayatında dönüm noktaları vardır; bazen farkında olmadan geçeriz bu anlardan, bazen de ağır adımlarla. Her bir dönüm noktası, bize yeni bir şeyler öğretir ve eski benliğimizden bir parça alır. Benim hayatımda ise, özellikle bir iş kadınıyken ev hanımı olma yolunda yaptığım geçiş, bana çok şey öğretti.
İlk zamanlarda özgür bir kadındım; işim, hedeflerim, planlarım vardı. Günlerim, yoğun bir tempoyla geçerdi. Toplantılardan, projelerden, iş arkadaşlarıyla yapılan tartışmalardan bir türlü kendime vakit ayıramazdım. Ancak ne zaman ki bir anne olma kararı aldım, her şey değişti. O minik kalp, içimde büyümeye başladığında, tüm dünyamın merkezine yerleşti. Artık sadece kendim için değil, bir başkası için de yaşıyordum.
Anne olmak, sadece fiziksel değil, duygusal bir dönüşüm gerektiriyor. Evde olmak, çocuğumla vakit geçirmek, her şeyin mükemmel olmasını sağlamak gibi sorumluluklar… Bu, bir tür kimlik kayması gibiydi. İş dünyasında bağımsız bir kadındım, ama şimdi evin içinde, yemekleri hazırlayan, çocukları büyüten bir kadına dönüşmüştüm. Bu geçişi yapmak, başlarda beni zorladı. Zira bir taraftan özgürlüğümden, kendi kimliğimden ödün verirken, diğer taraftan bu yeni sorumluluğun içinde bir kimlik bulmam gerektiğini hissettim.
Evde olmak, bazen zorlayıcıydı. Dışarıda işlerimle ilgili heyecanlarım vardı ama burada, evde kalmak, bir tür sessizlik gibiydi. Ancak zamanla, bu sessizlik içinde de bir tür derinlik buldum. İçsel bir huzur, sabır ve denge öğrenmeye başladım. Çocuğumla geçirdiğim zaman bana, daha önce fark etmediğim bir çok şey öğretti. Annelik, sadece çocuk yetiştirmek değil, aynı zamanda kendimi yeniden keşfetmekti.
Tabii bir de sosyal baskılar vardı. Toplumun bana sunduğu “anne” rolü ve “ev hanımı” kimliği, çoğu zaman bir yük gibi hissediliyordu. Kendimi bu kimliklerle tanımlamak istemedim, çünkü her zaman bir iş kadınıydım, bir profesyoneldim. Ama zamanla anladım ki, evde olmak ve çocuğum için her şeyi yapmak da büyük bir güçtü. Bir annenin gücü, hiçbir işten ya da kariyerden azımsanamazdı. İçsel gücümü bu yeni sorumluluklarla daha da pekiştirdim.
Hayatımda önemli dönüm noktalarından birini yaşadım. Kendimi kaybetmeden, hem bir anne olmayı hem de kişisel kimliğimi korumayı başardım. Bu süreç bana, her değişimin ve her geçişin aslında bir başlangıç olduğunu öğretti. Geçişler zordur, ama her yeni başlangıç, bir öncekinin yerini alacak daha güzel bir şeyin habercisidir.
Şimdi, geçmişe dönüp baktığımda, bu geçişlerin beni daha güçlü kıldığını ve her geçen gün biraz daha olgunlaştırdığını görüyorum. Bir kadının en büyük gücü, kendisini her durumda yeniden bulabilmesinde yatar. Ve ben, her geçişin içinde kendimi daha iyi tanıdım.
Bir Yorum Bırakın