1 Mayıs’ta meydanlar dolar, sloganlar yükselir, pankartlar açılır. Ama ben bugün, hiçbir pankarta sığmayan, hiçbir sloganın tam anlatamadığı bir şeyi yazmak istiyorum: Görünmeyen emeği.
Çünkü bazı eller alkış almaz, bazı yorgunluklar gözle görülmez.
Çünkü bazı emekler ne mesaiyle ölçülür ne ücretle.
Çünkü bazı kadınlar vardır; geceleri çocuk uykusunda terlediğinde başına dikilir, sabah erkenden kalkıp kahvaltı hazırlar, sonra kendini unutur. Sonra yine unutur. Ve her unutuşun adı fedakârlık olur.
Bazı adamlar vardır; “güçlü olmalı” denen bu erkekliğin altında ezile ezile sevdiklerini taşır, ama kendi yorgunluğuna kimse bakmaz.
Bazı yaşlılar vardır; emekli olmuş sanılır ama torun büyütür, ev temizler, ekmek kuyruğuna girer. Yine de kimse ona “emeğin kutlu olsun” demez.
Emek yalnızca fabrikada değil. Emek, çocuğuna sarılıp uykusuz geçen bir gecede. Emek, kendi yarasını sararken başkasına merhem olan kadında. Emek, gün bitip herkes çekildiğinde hâlâ ayakta kalan o son kişide.
Ve bazen emek, “Ben de varım” diyemeyen ama sessizce var olanlarda.
Ben bugün görünmeyeni görünür kılmak istiyorum.
Sürekli güçlü olmaya zorlanan kadınlara, suskun erkeklere, değeri anlaşılmayan yaşlılara, günün sonunda aynaya bakıp “Ben ne yaptım ki bugün?” diyen herkese…
Sen bir hayat taşıyorsun. Belki görünmüyor, belki alkışlanmıyor. Ama kıymetlisin. Sen bu dünyanın yükünü tutan ellerdensin.
Bugün sana diyorum:
Emeğin kutlu olsun.
Görünmeyen yükünle, sessiz gücünle, içindeki sabırla…
Sen varsın. Ve seninle dünya hâlâ dönüyor.
Bir Yorum Bırakın