Geçtiğimiz gün bir fotoğraf düştü önüme. Üniversite sınavına giden bir genç, okulun kapısına ulaşmış… Çantasını, telefonunu, tek bir sigarayı ve birkaç özel eşyasını duvarın dibine bırakmış. Arkasında kimse yok. Tek başına. O fotoğraf içimi burktu. Sınava gidiş gibi hayatın belki de en belirleyici anlarından birinde, bir genç insan böyle yalnız bırakılmamalıydı.
Ben kendi sınav sabahımı hatırladım. Ailem bahçede beklemişti beni. Orada durmaları bile bana “Sen kıymetlisin, bu an önemlidir” demişti sessizce. O güvenle yürümüştüm sınav salonuna. Bugünün çocukları ise yalnız büyüdü; çoğunun arkasında bekleyen bir anne, bir baba, bir omuz yok. Her şeyi tek başına göğüslemeye alıştılar. Belki de bu yüzden çantalarını bir köşeye atıp içeri giriyorlar, belki de bu yüzden o sabahın ciddiyetini bile hissedemiyorlar.
Bir başka genç kız takıları yüzünden sınav salonuna alınmamıştı. Sınavın kuralı açık: Takısız girilecek. Belki ona bu kuralı hatırlatan, bu önemin altını çizen bir yetişkin olmamıştı hiç. Tek başına büyüyen bir kuşağın sonucu bu: Kuralları bilmeden, önemsemeden, hazırlıksız gitmek.
Bir diğer genç kız ise sütyenle gelmiş sınav yerine. Belki bir rahatlık, belki bir protesto… Ama sınav gibi bir hayat dönüm noktasında böyle bir risk almak — işte bu da yine yalnızlığın getirdiği bir boşvermişlik hali. O sabahın ciddiyetini kimse anlatmamış belli ki. Hayatın her anında özgürlük savunulabilir ama böyle bir eşikte özen gerekir. Çünkü orada özgürlük değil, yılların emeği sınanır.
Burada polisler de eleştirildi. Oysa görevini yaptılar. Sınavın yazılı kuralları belli; takı yasak, uygun kıyafet şart. Polis o kurala uymakla yükümlü. Asıl sorgulanması gereken, o gençlerin bu kuralları bilmeleri gerektiği gerçeği… Bu bilgi onlara kimse tarafından verilmemiş, verilememiş belki de.
Ben açık giyinmeye, kendini ifade etmeye karşı değilim. Kimse kimsenin kıyafetinden, tarzından dolayı yargılanmamalı. Ama ciddiyet, sorumluluk ve öz saygı… İşte bunlar unutulmaya başlandı. Öz saygı geride kaldı. Giyimin, kuşamın, halin tavrın bir ‘özen’ göstergesidir. Öz saygısı olan biri bilir ki; hayatın büyük anlarında özen göstermek kendine duyduğun değerin bir yansımasıdır. Ama yeni nesilde bu özen kaybolmuş gibi… Bir boşvermişlik hali hâkim: “Bir şey olmaz” rahatlığı. Oysa hayatta tam da bu anlarda “bir şey” olur ve o şey yılların emeğini boşa çıkarabilir.
Bu gençlerin hepsi bir şekilde yalnız bırakılmış çocuklar…
Ne aileleri, ne öğretmenleri, ne büyükleri onlara hayatın bu ciddiyetini öğretmiş. O yüzden biri sütyenle gelir sınava, biri tek sigarasını çantasının yanına bırakır; hepsinin ortak noktası yalnızlık.
Ve ben tüm kalbimle dilerim ki…
Bu çocukların emekleri boşa gitmesin. Bütün eksik yetişmişliklerine, bütün yalnızlıklarına rağmen içlerinden geçen olsun, gönüllerindeki yere varsınlar. Bu sınav onların kaderini tayin etmesin, eksik bırakılan sevgiyi, ilgiyi başka yerlerde tamamlayacak fırsatlar bulsunlar.
Çünkü hiçbir çocuk yalnız büyümemeli.
Ve hiçbir genç, hayata “boşvermiş” başlamamalı.
Bir Yorum Bırakın