Bir annenin evladı öldürüldü.
Henüz 14 yaşında bir çocuktu Ahmet.
Sıradan bir gün, sıradan bir sokakta hayatı elinden alındı.
Ve şimdi o acılı anne, adalet için bir meydanda tek başına oturuyor.
Aslında sessizce oturuyor gibi görünse de, onun yüreğinden yükselen ses hepimize bir şey söylüyor:
“Evladımı kaybettim, ama sizin çocuklarınız yaşasın diye buradayım.”
Ben bir anneyim.
Bu satırları yazarken içimde bir düğüm var.
Kendi çocuğumu düşündüm…
Onu okula, arkadaşına, markete gönderirken duyduğum en ufak bir endişe bile içimi yakarken,
bir annenin çocuğunu kaybettikten sonra hâlâ adalet aramak zorunda kalması… tarifsiz bir haksızlık.
O meydanda oturan bir kişi gibi görünse de, aslında hepimizi temsil ediyor.
Çünkü bu sadece bir ailenin değil, bir toplumun sınavı.
Hiçbir anne böyle bir acıyı yaşamamalı.
Ve hiçbir anne, evladını toprağa verdikten sonra bir de adalet mücadelesi vermemeli.
Bir ülkede çocuklar kendini güvende hissedemiyorsa, biz hangi başarıdan, hangi gelecekten söz edebiliriz?
Bu mesele ne siyasi, ne ideolojik.
Bu bir vicdan meselesi.
Çocuklarımız yaşasın diye, yasalar caydırıcı olmalı.
Toplumun her ferdi bu sorumluluğu hissetmeli.
Sessizlik değil, dayanışma büyütmeli bizi.
Yasemin Akıncılar Minguzzi, o meydanda oğlunun ismini yaşatıyor.
Ve aslında hepimize şunu hatırlatıyor:
“Ahmet için değil sadece… bundan sonrası için de adalet.”
Bugün onun sesi olabilirsek, yarın çocuklarımız daha güvende olabilir.
Bir Yorum Bırakın