Bir kadın ne zaman yorgun olduğunu, ne zaman vazgeçmek istediğini söylese; içinde bir ses hemen fısıldar:
“Olmaz. Daha uyanman gerek.”
Çünkü kadın olmak, özellikle de anne olmak, yalnızca kendi için yaşamak değildir. Bir başkasının nefesi, geleceği, umudu olursun.
Bizden önceki kadınlar…
Annelerimizin anneleri…
Onlar daha da çok susardı. Daha da çok içine atardı. “Yoruldum” demez, “dayanamıyorum” diyemezlerdi.
Bir evlilik yıkılmasın diye, bir çocuk “annesiz-babasız” büyümesin diye, kendi kalbini yok saymayı öğrendiler.
Bir kadın ağlardı… belki mutfakta bulaşık yıkarken, belki çamaşır asarken, belki gece herkes uyuduğunda yastığını ıslatırken…
Ama sabah olduğunda yeniden gülümsemeyi bilirdi.
Çünkü “anne” demek, yeri geldiğinde kendi acını ertesi güne saklamak demekti.
Onlar boşanmayı kolay bilmezdi.
Ama sabretmeyi, tamir etmeyi, çocuğu için devam etmeyi çok iyi bilirlerdi.
Zaman başka bir zamandı. Kadın olmak daha sessiz, daha görünmezdi belki. Ama güç oradaydı… hep orada.
Kırılan dökülen içlerdi, ev değil.
Yıpranan ellerdi, hayat değil.
Bugün belki daha çok ses var. Daha çok seçenek, daha çok yol… Ama yorgunluk aynı yorgunluk.
O ses hâlâ kulağımızda:
“Anne olarak kalkacaksın.”
Ne kadar üzgün olsak da…
Ne kadar tükenmiş olsak da…
Bir çocuk “anne” dediğinde, tüm kırgınlıklarımızı gömüp ayağa kalkıyoruz.
Çünkü annelik, yarını düşünen yegâne kalp işidir.
Çünkü annelik, bencillikten çok uzak, vazgeçmekten hep bir adım ötede kalmaktır.
Eski annelerimiz gibi…
Yorulsak da, kırılsak da… sabah yeniden başlıyoruz.
Gözlerimiz dolu, kalbimiz yorgun belki… ama ellerimiz yine sıcak, yine şefkat dolu.
Çünkü annelik bitmeyen bir umuda uyanmaktır.
🌿 “Anne olmak; her sabah, içindeki kırıklıklara rağmen yeniden umut etmektir.”
Bir Yorum Bırakın