“VÜS’AT-İ RAHMET VE KEREM-İ İLÂHÎNİN MUKTEZASIDIR!..”
“Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar.
Hem netice-i hizmeti de zedeler.
Hem o maddî menfaati de kaçırır…
Evet, hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet
ve bir muavenet fikrini daima beslemiş.
Fakat bu muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir.
Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez.
Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.
İşte bu maddî menfaati arzu edip muntazır kalmak, sonra nefs-i
emmâre, hodgâmlık cihetiyle,
o menfaati başkasına kaptırmamak için, hakikî bir kardeşine
ve o hususî hizmette arkadaşına karşı bir rekabet damarı uyandırır.
İhlâsı zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder,
ehl-i hakikat nazarında sakîl bir vaziyet alır.
Ve maddî menfaati de kaybeder.
Kısa kesip, yalnız, hakikî kardeşlerimin içinde sırr-ı ihlâsı
ve samimî ittifakı kuvvetleştirecek iki misal söyleyeceğim.
Birinci misal: Ehl-i dünya, büyük bir servet ve şiddetli bir kuvvet elde etmek için,
hattâ bir kısım ehl-i siyaset ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin mühim âmilleri
ve komiteleri, iştirak-i emval düsturunu kendilerine rehber etmişler.
Bütün sû-i istimâlât ve zararlarıyla beraber, harika bir kuvvet, bir menfaat elde ediyorlar.”
(21.Lemâ, 4. Dstr.1.mani)
Maddi menfaat için bir araya gelen iş ortakları
tek başına kazanacakları kazancın çok üstünde paylara hissedar olabilirler…
Ama bu kazanç bir bütünün hissedar sayısına bölünür…
Masraf ve zararlar çıktıktan sonra kalan kâr paylaştırılır!..
“Aynen öyle de, emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak
ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd ve sırr-ı ittihad ile
teşrikü’l-mesâi, o iştirak-i a’mâlden hâsıl olan umum yekûn
ve umum nur herbirinin defter-i a’mâline bitamâmihâ gireceği, ehl-i
hakikat mâbeyninde meşhud ve vakidir.”
(21.Lemâ, 4. Dstr.1.mani)
Ama ahirete dair uhrevi amellerde işbirliği ile birlikte yapılan
ibadet ve hizmetlerde;
ihlâs, uhuvvet, tesanüd ve ittihhad sırrı ile yapılan amellerin umum olarak
bütününe verilen hasene, her bir bir ferdin amel defterine tamtamına geçer.
Zira ahirete dair ameller uhrevi ve nurani olduğundan bölünmez, parçalanmaz…
İştiraki emval’in
zahiri ciheti dünya ortaklıklarının kazancı gibidir…
Batıni olan hakikat ciheti ise;
Uhrevi amellerin bölünüp, parçalanmayan uhrevi ve nurani ciheti gibidir.
Hikmet ciheti ise;
“vüs’at-i rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır”
hakikat ve hikmetince;
Alemlerin, Râbbi, Hâlıkî, Mâliki olan Kadir-i Zü’l-Celâl’in
her şeyi kuşatan Rahmet ve Kerem’inin gereği ve lütfudur!..
İşte bu hakikat ve hikmeti gören mümin;
Tahkiki ve kamil bir iman ile Rabbine yönelir…
Zira sebeplerin arkasındaki gerçek sahibi olan Mâlik’ini tanır, bilir.
Artık başkalarının teveccühünü ve rızasını aramadığı gibi,
Rekabet ve ihlâssızlık yaparak,
kardeşleri arasında ihlâs, uhuvvet, dayanışma ve birlik ile,
kazandığı bu azim kârı kaybetmek istemez…
Bir Yorum Bırakın